-
1 balancieren
balancieren*über etw \balancieren bir şeyin üzerinden dengesi bozulmadan geçmek -
2 balance
n. balans, denge, denklik, uyum; terazi; kalan, bilanço, bakiye, ruhsal denge————————v. tartmak, düşünmek, dengelemek, denk gelmek, dengede tutmak, denklemek, karşılaştırmak, dengeli olmak, denk olmak, eşitlenmek, dengelenmek, salınmak, dalgalanmak, inip çıkmak* * *1. dengele (v.) 2. denge (n.)* * *['bæləns] 1. noun1) (a weighing instrument.) terazi2) (a state of physical steadiness: The child was walking along the wall when he lost his balance and fell.) denge, muvazene3) (state of mental or emotional steadiness: The balance of her mind was disturbed.) denge, uyum4) (the amount by which the two sides of a financial account (money spent and money received) differ: I have a balance (= amount remaining) of $100 in my bank account; a large bank balance.) bakiye, hesap bakiyesi2. verb1) ((of two sides of a financial account) to make or be equal: I can't get these accounts to balance.) denkleştirmek2) (to make or keep steady: She balanced the jug of water on her head; The girl balanced on her toes.) dengede tutmak•- in the balance
- off balance
- on balance -
3 stabiliser
-
4 stabilize
v. stabilize etmek, dengelemek, dengede tutmak, sağlamlaştırmak* * *1. dengede tut 2. dengele -
5 poise
n. denge, duruş, havada asılı kalma, dengelilik, temkin, kendine hakim olma————————v. dengede tutmak, dengelemek, asılı durmak, havada durmak, dik tutmak (baş), kaldırmak (baş)* * *1. ağdalık birimi 2. denge sağla (v.) 3. denge (n.)* * *[poiz] 1. verb(to balance: He poised himself on the diving-board.) dengelemek2. noun1) (balance and control in bodily movement: Good poise is important for a dancer.) denge2) (dignity and self-confidence: He lost his poise for a moment.) kendine güven; ağırbaşlılık•- poised -
6 poise
özgüven; denge, durus sekli, dengelemek, dengede tutmak; kendine hâkim olmak; (basini) dik tutmak, kaldirmak; asili durmak, sarkmak -
7 equipoise
n. denge, kararlılık, karşı eşit kuvvet————————v. dengede tutmak, denge unsuru oluşturmak, eşit kuvvetle karşı koymak* * *denge -
8 Balance
-
9 صابورة
-
10 stabilize
degismezlestirmek, dengede tutmak; saglamlastirmak -
11 équilibre
n m1 stabilité denge [den'ɟe]2 bonne proportion denge [den'ɟe]3 aklî denge◊Elle a retrouvé son équilibre. — Aklî dengesine yeniden kavuştu.
См. также в других словарях:
safra — 1. is., İt. saburra 1) Balonlarda bulunan pilotların, yükselmek veya inişi yavaşlatmak istediklerinde attıkları ağırlık 2) den. Gemileri ve her boyda deniz aracını dengede tutmak, istenilen su düzeyine kadar batırabilmek için dip bölümlerine… … Çağatay Osmanlı Sözlük